11 Şubat 2009 Çarşamba

Evren

"Evren kısıtlı bir kafanın kavrayamayacağı kadar büyük bir paradoks.Yaşayan bir beyin yaşamayan bir beyni düşünemez.Tabi düşünebileceğini sanır o da başka.Ve kısıtlı kafa da sınırsız bir kafayı kavrayamaz."


"Evrenin var olduğu gerçeği tek başına pragmatik , romantik insanları da , kuşkucuları da yener." Ancak dünya değişmeyen yüz kuşak önce insanlık yeteri kadar bilimsel ve teknik ustalık kazanmış , böylece gerçek denen o dev gibi taş sütündan birkaç parça koparmayı başarmıştı. "O zaman bile bilimin sahte ışığı -istersen bunu bilgi diye de tanımlayabilirsin sadece gelişmiş bir kaç ülkede ışıldıyordu.

"Ancak elde edilen bilginin müthiş artmasına rağmen pek az kimse gerçekleri kavrayabiliyordu . Babalarımız kanser adını verdiğimiz o çürütücü hastalığı yendiler . Silahşör . Yaşlanmayı hemen hemen ortadan kaldırdılar . Aya gittiler..."

Silahşör kesin bir tavırla, "İşte ben buna inanmıyorum,"dedi.

Siyahlı adam güldü ve " Bu şart değil , " diye cevap verdi . Sonra da konuşmasını sürdürdü. "Ve insanlar başka yüzlerce harika keşifler yaptılar yada harikalar yarattılar . Ama bu bilgi zenginliği , kavrama yeteneğini arttırmadı . Suni döllenme konusunda büyük ağıtlar yazılmadı ! Erkeklerin dondurulmuş spermlerinden bebekler oluşması yada güneş enerjisi ile işleyen arabalar . Ama pek az kimse Gerçek Prensibini kavrayabildi . Hatta belki hiç kimse başaramadı bunu . Yeni bilgiler insanı daha da müthiç esrarlara doğru götürür . Beyinle ilgili gelişmiş fizyolojik bilgi ruhunun varlığını dahada imkansız hale sokar . Ama araştırmaların niteliği dolayısıyla onu mümkün kılar . Anlıyor musun ? Tabi anlamıyorsun . Anlama yeteneğinin sınırlarına yaklaştın . Neyse boş ver.. bu konumun dışında . "
"Öyleyse konu nedir?"

"Ama daha basit şeylerden söz etmemiz gerekiyor.Evrenin en büyük sırrı hayat değil Büyüklüktür."

Yaşamı büyüklük sarar. Ve Kule de Büyüklüğü. Şaşılacak şeylere en çok alışık olan çocuk,'Baba, gökyüzünün daha yukarısında ne var?' diye sorar. Baba 'Uzayın karanlıkları,' der. Çocuk: 'Uzayın ötesinde ne var?' Baba:'Galaksi. ' Çocuk:' Ya Galaksinin ötesinde?' Baba: 'Bunu kimse bilmiyor. Büyüklük bizi yener.Balık için dibinde yüzdüğü o göl evrendir.Balık ağzındaki oltayla yaşamın gümüş sınırından geçirilip havanın onu boğduğu ve ışığın mavi bir çılgınlık olduğu yeni bir evrene çıkarıldığı zaman ne düşünür? İki kollu , iki bacaklı , solungaçları olmayan devlerin onu boğucu bir kutuya kapattıkları ve ölmesi için de üzerini ıslak yosunla örttükleri bir evrene çıkarıldığı zaman?


"Ya da bir kalemin ucunu alarak büyütebiliriz. Ve o zaman şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşırız:Kalemin ucunun katı olmadığını anlarız. Bu, trilyonlarca iblis gezegen gibi dönüşen atomlardan oluşmuştur. Aslında katı sanılan cisimler yerçekiminin bir arada tuttuğu gevşek bir ağdır. Uygun ölçüde küçültüldükleri zaman bu atomların arasındaki uzaklıklar , fersahlara , ,uçurumlara , yüzyıllara dönüşür. Atomlar çekirdeklerle dönen proton ve elektronlardan oluşur.Şimdi biraz daha aşağıyaatomun içindeki parçacıklara inebiliriz. Sonra ne gelir? Taikonlar mı? Bir hiç mi? Ne münasebet. Evrende hiçbir şey bir diğerini reddetmez. Eşyaların sonu olduğunu söylemek imkansız olan şeylerden biridir.

"Dışarıya, evrenin sınırına doğru düşseydin orda ne görürdün? Tahta bir parmaklık ve üzerinde ÇIKMAZ SOKAK yazılı levhalar mı? Hayır.
Belki yuvarlak sert bir şeyle karşılaşırdın.Civcivin yumurtanın içindeyken gördüğüne benzer bir şey.O kabuğu gagalayarak kırdığın takdirde uzayın dibindeki bu delikten içeriye kimbilir ne müthiş bir ışık dolardı. O delikten baktığın zaman bütün evrenimizin bir sap otun sadece bir atomununun bir parçası olduğunu mu anlardın? Bir dalı yaktığın zaman sonsuızluklardan sonsuzu bir küle dönüştürdüğünü mü düşünürdün? Yaşamın bir sonsuza değil, pek çok sunsuzluklara eriştiğini mi anlardın?

"Belki sen evrenimizin o büyük plandaki yerini gördün.Bir sap ottaki bir atom gibi.Acaba küçücük bir virüsten uzaklardaki At Kafası Nebulası'na her şeyi bir sap ot mu içeriyor?...Yabancı zaman akımında ancak bir iki gün yaşayabilen bir ot?Bu otu bir tırpan biçerse ne olur?Ot ölmeye başlarken bu çürüme bizim evrenimize ve hayatımıza mı sızar?Herşeyi kurutup sarartır ve kahverengine mi dönüştürür?Belki bu olmaya başladı bile.Biz dünyanın değiştiğini söylüyoruz.Ama belki de yeryüzünün kurumaya başladığını kastediyoruz."
"Düşün Silahşör.Böyle bir kavram bizi ne kadar küçültüyor!Eğer bir Tanrı bütün bunları seyrediyorsa, o sonsuz tatarcık ırkları arasında sadece bir tek tatarcık ırkına adalet mi dağıtıyor? Gözü , kitapta yazıldığı gibi bir serçenin düştüğünü görüyormu?Oysa o serçe uzayın derinliklerinde yüzen, bağımsız bir hidrojen benekçiğinden bile daha küçük.Ve görüyorsa o nasıl bir Tanrı?Nerde yaşıyor?Sonsuzluun ötesinde yaşamak nasıl birşey?
"Mohain Çölü'nün kumlarını düşün.Beni bulabilmek için o çölü aştın sen.Ve trilyonlarca evreni hayal et.Dünyaları değil, evreni.O çölün kumlarının her birinin böyle bir evren olduğunu düşün.Ve her evrenin içinde yine o sonsuz evren olduğunu.Biz o acınacak ot sapından be evrenlere tepeden bakıyoruz.Botunun bir tekmesiyle milyarlarca dünyanın karanlıklara doğru uçmasına neden olmuyormusun?Hiç bir zaman tamamlanamayacak bir zincir halinde...

"Büyüklük,Silahşör...Büyüklük...

"Ama daha da ileri gidelim.Bütün dünyaların,bütün evrenlerin bir noktada birleştiklerini düşünelim.Bir tek kulede.Bir Kara Kule'de.Belki orası ilahi bir varlığa çıkan bir merdiven.Sen o Kule'ye gitmeye cesaret edebilirmisin, Silahşör?Belki bütün o sonsuz gerçeğin yukarısında da bir Oda var..

"Cesaret edemezsin.Silahşör"
Ve Rolandın aklında bu kelimeler yankılandı:Cesaret edemezsin.
Roland,"Ama biri cesaret etmiş olmalı,"dedi
"O kim olabilir?"

Silahşör usulca "Tanrı,"diye fısıldadı.Gözleri pırıl pırıl parlıyordu.Tanrı cesaret etti... ya da sözünü ettiğin kral...ya da..."Yoksa oda boş mu, Kahin?"

"Bilmiyorum."Siyahlı Adam'ın bir akbabanın kanadı kadar kara ve yumuşak olan nazik suratında müthiş bir korku belirip kayboldu."Dahada önemlisi,bunu sormuyorum...akılsızca birşey sayılabilir."

Silahşör alayla"Birdenbire ölüvermekten mi korkuyorsun?"diye sordu.
Siyahlı Adam,"Belki de hesap sorulmasından korkuyorum,"dedi.
Siyahlı Adam bir süre sessiz kaldı.Gece çok uzundu.Samanyolu yukarıda göz kamaştırarak parlıyordu.Ama bomboş olması da insanı korkutuyordu.Silahşör , gökyüzü birden bire yarılsa , diye düşündü.Ve içeriye sel gibi ışık aksaydı neler hissederdim acaba?"
Sonra "Ateş"dedi."Üşüyorum."
Siyahlı Adam,"Ateşi kendin yak.Bu gece uşak izinli,"dedi.

Hiç yorum yok: