20 Şubat 2011 Pazar

Hz Şems Ve Hz Mevlana

Hz Şems, Hz Mevlâna’ya “söyle bakalım Bâyezid Bestâmi mi daha büyük, Peygamber mi büyük?” diye sordu. Böyle bir soruyu sıradan bir adam soramaz, Bâyezid Bestâmi bir İslam Velîsi, Peygamber ile nasıl kıyas edilir? diyerek, Hz Mevlâna derhal attan indi, ve “elbette bu tartışılmaz. Bâyezid “bana daha çok ver ya Rabbi derken Resulullah ise aman ya Rabbi ben seni hakkıyla bilemedim ben seni anlatamam senin tanıdığın gibi sana hamd ediyorum derdi, tabii Bâyezid bir bardak su gördü, Resulullah deryanın içindeydi” dedi. Bu izah Şems’in çok hoşuna gitti. Ama Hz Mevlâna Bâyezid’i Resulullah’in ayakları dibinde secde ederken gördü ve zaman diliminden atlayarak mânâya geçmekle neler olacağının farkına vardı.

Hz Şems’e “misafirim olun” diyerek davet etti. Hz Şems “Sen benim kahrımı çekemezsin” diye cevap verdi. “Olsun elimizden geleni yaparız” diyerek, aldı evinin baş köşesine misafir etti.

Bir gün, Hz Şems, Hz Mevlâna’ya “bir testi şarap getir” dedi. Hz Mevlâna “hayhay” diyerek bir Rum meyhanesine gitti. Bir testi şarap istedi. Şarabı aldı cübbesinin kollarının arasına koydu, tam çarşının ortasında testi düştü kırıldı.O an Hz Mevlâna’nın geçirdiği NEFS FIRTINASINI hesap etmek çok güç… Hadis hocası ve rektör olan bir kişinin şarap testisi taşıması anlaşılamaz… Bütün halk koşup geldiğinde yere dökülen şarap gülsuyuna dönüşmüştü. Bütün çarşı gülsuyu kokuyordu… Hz Mevlâna bir şarap daha almak için şarapçıya gittiğinde şarapçı elini ayağını öperek, kelime-i şahadet getirerek, “Sultanım senden sonra dükkanımdaki bütün şarap küpleri gülsuyu oldu” dedi ve müslüman oldu.

Etme...

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin içinKaynakwh: Etme
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
Mevlana Celaleddin Rumi

Ey Sufi

Madendeki
inciyi aradıkça madensin. Ekmek lokmasına heves ettikçe ekmeksin. Şu
kapalı sözü anlarsan, anlarsın her şeyi; Neyi arıyorsun, sen osun. Senin
canın içinde bir can var, o canı ara! Beden dağının içinde mücevher
var, o mücevherin madenini ara! A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.
Mevlana

Can...

Hristiyan ülkelerini dolaştımda baştan sona arandım ama çarmıhta o hiç görünmedi bana, o hiç yoktu hintlilerin puta mecusilerin de ateşe tapındıkları mabedlerin
hiç birinde, dolu dizgin yollar aştım kabeyi tavaf ettimde yoktu o
yaşlıya gence sığnak olan kabe de, sonra kendi yüreğime baktım can evime
işte ordaydı, gördüm ordaydı, yoktu başka hiç bir yerde...

Sevgi

Bütün kainat birbirine sevgiyle bağlanmış, sevgini vermesini öğren. Gönlün anlasınki
hepsine yer varmış, sevgisiz insandan dünya korkarmış ...

Gittin...

Gittin ! Ayrılık gözlerimi yaşartıyor.. Her an artmakta olan heyecanım da göz yaşlarımı arttırıyor.. Sen yalnız gitmiş değilsin.Gözlerimde seninle gitti ve artık gözlerim yokken Ben nasıl akıtabilirim gözyaşlarımı !

Ney'in feryadı

Dönüyorum,semahındayım aşkın,duyuyorum sesini,soluyorum nefesini,gönlünün ışığıyla aydınlat beni,duy beni,neyin feryadı gibi...

Sevgiden...

Sevgiden acılıklar tatlılaşır. Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı-duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Bu sevgide bilgi neticesidir. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki? Noksan bilgi nereden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir. Noksan bilgi sahibi, cansız bir şeyde dilediği şeyin rengini görünce adeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur... Mevlana.Celaleddin.Rumi


30 Ağustos 2009 Pazar

---

Bir şey var aramızda..
Senin bakışlarından belli..
Benim yanan yüzümden..
Dalıveriyoruz arada bir..
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belkide..
Gülüşerek başlıyoruz söze..
Bir şey var aramızda..
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek..
Fakat ne kadar saklasak nafile..
Bir şey var aramızda..
Senin gözlerinde ışıldıyor..
Benim diLimin uCunda...!!..

16 Ağustos 2009 Pazar

Değer Vermek...

Hayata farkli açidan bakabilmekle ilgili söyle bir hikâye anlatilir:

"Bir gün New-York'ta bir grup is arkadasi, yemek molasinda disariya çikar.

Gruptan biri, Kizilderili'dir.

Yolda yürürken insan kalabaligi, siren sesleri, yoldaki is

makinelerinin çikardigi gürültü ve korna sesleri arasinda ilerlerken,

Kizilderili,kulagina circir böcegi sesinin geldigini söyleyerek circir aramaya baslar.

Arkadaslari, bu kadar gürültünün arasinda bu sesi duyamayacagini,

kendisinin öyle zannettigini söyleyip yollarina devam eder.

Aralarindan bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.

Kizilderili, yolun karsi tarafina dogru yürür, arkadasi da onu takip eder.

Binalarin arasindaki bir tutam yesilligin arasinda gerçekten bir circir

böcegi bulurlar.

Arkadasi, Kizilderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasil

duydun?" diye sorar.

Kizilderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya

gerek olmadigini söyleyerek, arkadasina kendisini takip etmesini söyler.

Kaldirima geçerler ve Kizilderili cebinden çikardigi bozuk parayi

kaldirimda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin

geldigi tarafa bakarak, onun ceplerinden düsüp düsmedigini kontrol eder.

Kizilderili, arkadasina dönerek:

"Önemli olan, nelere deger verdigin ve neleri önemsedigindir. Her seyi ona göre duyar, görür ve hissedersin."der

11 Şubat 2009 Çarşamba

Evren

"Evren kısıtlı bir kafanın kavrayamayacağı kadar büyük bir paradoks.Yaşayan bir beyin yaşamayan bir beyni düşünemez.Tabi düşünebileceğini sanır o da başka.Ve kısıtlı kafa da sınırsız bir kafayı kavrayamaz."


"Evrenin var olduğu gerçeği tek başına pragmatik , romantik insanları da , kuşkucuları da yener." Ancak dünya değişmeyen yüz kuşak önce insanlık yeteri kadar bilimsel ve teknik ustalık kazanmış , böylece gerçek denen o dev gibi taş sütündan birkaç parça koparmayı başarmıştı. "O zaman bile bilimin sahte ışığı -istersen bunu bilgi diye de tanımlayabilirsin sadece gelişmiş bir kaç ülkede ışıldıyordu.

"Ancak elde edilen bilginin müthiş artmasına rağmen pek az kimse gerçekleri kavrayabiliyordu . Babalarımız kanser adını verdiğimiz o çürütücü hastalığı yendiler . Silahşör . Yaşlanmayı hemen hemen ortadan kaldırdılar . Aya gittiler..."

Silahşör kesin bir tavırla, "İşte ben buna inanmıyorum,"dedi.

Siyahlı adam güldü ve " Bu şart değil , " diye cevap verdi . Sonra da konuşmasını sürdürdü. "Ve insanlar başka yüzlerce harika keşifler yaptılar yada harikalar yarattılar . Ama bu bilgi zenginliği , kavrama yeteneğini arttırmadı . Suni döllenme konusunda büyük ağıtlar yazılmadı ! Erkeklerin dondurulmuş spermlerinden bebekler oluşması yada güneş enerjisi ile işleyen arabalar . Ama pek az kimse Gerçek Prensibini kavrayabildi . Hatta belki hiç kimse başaramadı bunu . Yeni bilgiler insanı daha da müthiç esrarlara doğru götürür . Beyinle ilgili gelişmiş fizyolojik bilgi ruhunun varlığını dahada imkansız hale sokar . Ama araştırmaların niteliği dolayısıyla onu mümkün kılar . Anlıyor musun ? Tabi anlamıyorsun . Anlama yeteneğinin sınırlarına yaklaştın . Neyse boş ver.. bu konumun dışında . "
"Öyleyse konu nedir?"

"Ama daha basit şeylerden söz etmemiz gerekiyor.Evrenin en büyük sırrı hayat değil Büyüklüktür."

Yaşamı büyüklük sarar. Ve Kule de Büyüklüğü. Şaşılacak şeylere en çok alışık olan çocuk,'Baba, gökyüzünün daha yukarısında ne var?' diye sorar. Baba 'Uzayın karanlıkları,' der. Çocuk: 'Uzayın ötesinde ne var?' Baba:'Galaksi. ' Çocuk:' Ya Galaksinin ötesinde?' Baba: 'Bunu kimse bilmiyor. Büyüklük bizi yener.Balık için dibinde yüzdüğü o göl evrendir.Balık ağzındaki oltayla yaşamın gümüş sınırından geçirilip havanın onu boğduğu ve ışığın mavi bir çılgınlık olduğu yeni bir evrene çıkarıldığı zaman ne düşünür? İki kollu , iki bacaklı , solungaçları olmayan devlerin onu boğucu bir kutuya kapattıkları ve ölmesi için de üzerini ıslak yosunla örttükleri bir evrene çıkarıldığı zaman?


"Ya da bir kalemin ucunu alarak büyütebiliriz. Ve o zaman şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşırız:Kalemin ucunun katı olmadığını anlarız. Bu, trilyonlarca iblis gezegen gibi dönüşen atomlardan oluşmuştur. Aslında katı sanılan cisimler yerçekiminin bir arada tuttuğu gevşek bir ağdır. Uygun ölçüde küçültüldükleri zaman bu atomların arasındaki uzaklıklar , fersahlara , ,uçurumlara , yüzyıllara dönüşür. Atomlar çekirdeklerle dönen proton ve elektronlardan oluşur.Şimdi biraz daha aşağıyaatomun içindeki parçacıklara inebiliriz. Sonra ne gelir? Taikonlar mı? Bir hiç mi? Ne münasebet. Evrende hiçbir şey bir diğerini reddetmez. Eşyaların sonu olduğunu söylemek imkansız olan şeylerden biridir.

"Dışarıya, evrenin sınırına doğru düşseydin orda ne görürdün? Tahta bir parmaklık ve üzerinde ÇIKMAZ SOKAK yazılı levhalar mı? Hayır.
Belki yuvarlak sert bir şeyle karşılaşırdın.Civcivin yumurtanın içindeyken gördüğüne benzer bir şey.O kabuğu gagalayarak kırdığın takdirde uzayın dibindeki bu delikten içeriye kimbilir ne müthiş bir ışık dolardı. O delikten baktığın zaman bütün evrenimizin bir sap otun sadece bir atomununun bir parçası olduğunu mu anlardın? Bir dalı yaktığın zaman sonsuızluklardan sonsuzu bir küle dönüştürdüğünü mü düşünürdün? Yaşamın bir sonsuza değil, pek çok sunsuzluklara eriştiğini mi anlardın?

"Belki sen evrenimizin o büyük plandaki yerini gördün.Bir sap ottaki bir atom gibi.Acaba küçücük bir virüsten uzaklardaki At Kafası Nebulası'na her şeyi bir sap ot mu içeriyor?...Yabancı zaman akımında ancak bir iki gün yaşayabilen bir ot?Bu otu bir tırpan biçerse ne olur?Ot ölmeye başlarken bu çürüme bizim evrenimize ve hayatımıza mı sızar?Herşeyi kurutup sarartır ve kahverengine mi dönüştürür?Belki bu olmaya başladı bile.Biz dünyanın değiştiğini söylüyoruz.Ama belki de yeryüzünün kurumaya başladığını kastediyoruz."
"Düşün Silahşör.Böyle bir kavram bizi ne kadar küçültüyor!Eğer bir Tanrı bütün bunları seyrediyorsa, o sonsuz tatarcık ırkları arasında sadece bir tek tatarcık ırkına adalet mi dağıtıyor? Gözü , kitapta yazıldığı gibi bir serçenin düştüğünü görüyormu?Oysa o serçe uzayın derinliklerinde yüzen, bağımsız bir hidrojen benekçiğinden bile daha küçük.Ve görüyorsa o nasıl bir Tanrı?Nerde yaşıyor?Sonsuzluun ötesinde yaşamak nasıl birşey?
"Mohain Çölü'nün kumlarını düşün.Beni bulabilmek için o çölü aştın sen.Ve trilyonlarca evreni hayal et.Dünyaları değil, evreni.O çölün kumlarının her birinin böyle bir evren olduğunu düşün.Ve her evrenin içinde yine o sonsuz evren olduğunu.Biz o acınacak ot sapından be evrenlere tepeden bakıyoruz.Botunun bir tekmesiyle milyarlarca dünyanın karanlıklara doğru uçmasına neden olmuyormusun?Hiç bir zaman tamamlanamayacak bir zincir halinde...

"Büyüklük,Silahşör...Büyüklük...

"Ama daha da ileri gidelim.Bütün dünyaların,bütün evrenlerin bir noktada birleştiklerini düşünelim.Bir tek kulede.Bir Kara Kule'de.Belki orası ilahi bir varlığa çıkan bir merdiven.Sen o Kule'ye gitmeye cesaret edebilirmisin, Silahşör?Belki bütün o sonsuz gerçeğin yukarısında da bir Oda var..

"Cesaret edemezsin.Silahşör"
Ve Rolandın aklında bu kelimeler yankılandı:Cesaret edemezsin.
Roland,"Ama biri cesaret etmiş olmalı,"dedi
"O kim olabilir?"

Silahşör usulca "Tanrı,"diye fısıldadı.Gözleri pırıl pırıl parlıyordu.Tanrı cesaret etti... ya da sözünü ettiğin kral...ya da..."Yoksa oda boş mu, Kahin?"

"Bilmiyorum."Siyahlı Adam'ın bir akbabanın kanadı kadar kara ve yumuşak olan nazik suratında müthiş bir korku belirip kayboldu."Dahada önemlisi,bunu sormuyorum...akılsızca birşey sayılabilir."

Silahşör alayla"Birdenbire ölüvermekten mi korkuyorsun?"diye sordu.
Siyahlı Adam,"Belki de hesap sorulmasından korkuyorum,"dedi.
Siyahlı Adam bir süre sessiz kaldı.Gece çok uzundu.Samanyolu yukarıda göz kamaştırarak parlıyordu.Ama bomboş olması da insanı korkutuyordu.Silahşör , gökyüzü birden bire yarılsa , diye düşündü.Ve içeriye sel gibi ışık aksaydı neler hissederdim acaba?"
Sonra "Ateş"dedi."Üşüyorum."
Siyahlı Adam,"Ateşi kendin yak.Bu gece uşak izinli,"dedi.

24 Ocak 2009 Cumartesi

Yeni Yalnızlık Meyveleri

Ölüm dünyayı geçmekten başka bir şey değildir,tıpkı dostların denizleri geçtiği gibi;

birbirlerinde yaşarlar hala.
Çünkü hep varolmalıdır,her daim her yerde varolanın içinde sevenler ve yaşayanlar.
Bu ilahi aynada birbirlerini yüz yüze görürler;
hem serbest, hem lekesizdir sohbetleri.
Dost kucağıdır bu; öldükleri söylense bile dostlukları ve cemiyetleri, esasında daima korur varlığını, ölümsüzdür çünkü.

Tanrılara Sunulacak İçki Taşıyanlar

Ah soyun içinde çoğalan azap,

ölümün kulak tırmalayan çığlığı
ve damarı vuran inme,
   kimsenin durduramadığı kanama,keder,
hiç bir insanın taşıyamayacağı lanet.

Fakat bir şifa var bu ailede,
         dışarıda değil hayır,
başkalarından değil,onlardan gelecek,
onların kanlı çatışmasından.Size şarkılar söylüyoruz,
toprağın altındaki karanlık tanrılar.

Duyun şimdi,yeraltının mutlu güçleri-
çağrıya cevap verin,yardım gönderin.
Çocukları kutsayın,onlara şimdi zafer bahşedin

25 Kasım 2008 Salı

The Odyssey: Homer

'Must you have battle in your heart forever?
The bloody toil of combat? Old contender, 
will you not yield to the immortal gods?
That nightmare cannot die, being eternal
evil itself - horror, and pain, and chaos:
there is no fighting her, no power can fight her,
all that avails is flight. Lose headway
along that rockface while you break out arms,
and she'll swoop over you, I fear, once more,
taking one man again for every gullet.'

18 Kasım 2008 Salı

Atasözleri

  • En çok şikayet edenler en çok şikayet edilenlerdir. M.Henry
  • Başarı daima yalnızken gelir,başarısızlık herkezin içinde.
  • Farklı olma hakkımızı yitirdiğimizde özgür olma imtiyazımızı kaybederiz. C.E.Hughes
  • Sözü ve özü bir olmayan kişinin yüz dilide olsa o yine dilsiz sayılır. H.Z Mevlana(r.a)
  • Hedefe kestirmeden giden yol en tehlikeli yoldur,çünkü o kurşunların gittiği yoldur. H.D Thoreau
  • İnsanın asıl karakteri eline güç geçtiğinde ortaya çıkar. A.Lincoln
  • Kazanmak herşey değildir ama kazanmayı istemek herşeydir. V.Lombardi
  • Ön yargılarımızdan arındığımızda aşılamaz sandığımız problemlere çözüm ışıkları doğar.
  • Büyük lafları çok kullanan size birşey söylemeyi değil sizi etkilemeyi amaçlıyor demektir. O.Miller
  • Evlilik hayalgücünün zekayı yenmesidir,ikinci evlilik ise ümidin tecrübeyi yenmesi. O.Wilde
  • Toplumların hayatında denge istisna,kriz kuraldır. Duguit
  • Mutluluk elin erişebileceği çiçeklerden bir demet yapma sanatıdır. B.Goddar
  • Fırsatı gözlemek için uyanıklık,yakalamak için yetenek ve cesaret,ondan faydalanmak için kuvvet ve kararlılık başarıyı sağlayan faziletlerdir. A.Phelps
  • Hayatın gerçek amacı hizmettir,hizmet bu gezegende yaşamak için ödediğimiz kiradır. M.W.Edelman
  • Hayat yaşandığı kadardır,ötesi hatıralarda bir iz yada hayallerde bir umuttur. P.Neruda
  • Ahlakı kötü insanla sohbet etme ki günah işlemeye meyletmeyesin.İmam-ı Azam Ebu Hanife(ra)

13 Kasım 2008 Perşembe

Güç nerededir?

Çaylaklar ve kargalar ormanda bulduklarını yarı yarıya paylaşacaklarına dair bir anlaşma yaparlar.Bir gün bir ağacın altında çaresiz bir şekilde yatan, avcılar tarafından yaralanmış bir tilki bulurlar ve etrafına toplanırlar.Kargalar "Biz tilkinin üst tarafını alacağız!"derler."O zaman bizde alt kısmını alacağız!"der çaylaklar.Tilki buna güler:"Ben hep çaylakların kargalardan üstün yaratıldıklarını düşünmüşümdür,bunun için bedenimin üst kısmını alacaklarını zannederdim!" Bunun üzerine "Evet doğru!" der çaylaklar,"Biz tilkinin üst kısmını alacağız."Kargalar"Hiç de bile!"derler,"Daha önce kararlaştırdığımız gibi üstünü biz alacağız!"Sonra rakipler arasında bir savaş çıkar ve her iki taraftanda büyük kayıplar verilir,geriye kalanlar zorlukla kaçarlar.Tilki orada bir kaçgün daha kalırken ölü çaylaklar ve kargalarla beslenir, gücünü toplamış olarak ayrılır oradan.Yolda şöyle söylenir:"En büyük kuvvet düşünebilmektir."

8 Kasım 2008 Cumartesi

Boom

Yarını olmayan dünlere yazılmış her şiir
Ve şair olmuş fikir ki kaleme düşmüş her sözü
Hep karanlık anlatıldı şarkılarda gün yüzü
Yalpalayan ömürler, aşikar hüzün görüntüsü
Yalnızlıkla sevişir oldum, karanlık hep zifir
Ve gökyüzünde güneşin doğum sacılarını bekledim
Doğmamış güneşti doğacak her ışık hazin seyir ki
Hediye olacak her yarın, manevi hazinedir
Vasiyetimdir cümlelerimin her kelimesi sahi asi
Sagopa yorgun tek tabanca 26 arifesi
Kimler önüne geçebilir zamanın akışının
Cümlelerimin noktalarına kaç zamanda ulaşırım
Yaşarım iskeletler diyarında bir et parçasıyım
Varımı yoktan aldım daldım çoktan derin uykuma vardım
Beklemekle geçti yıllarım ve kar beyazdı saçlarım
Karamsar yazdı rhymelar'ım ve tarumardı sabrım...
Harbi yaşadım benliğimle çok savaştım
Yazdım olmadı ve kaçtım RAP uzattı elini çekti kulağımı
Yaz dedi, emir bir farzdır
Farzın adresinde sen hikamet halinde, bu tanrıdan bir arzdır
Öylesine güç oldu, böylesine bir gidişi resmetmek
Kalemi makineye attım, her çizikte kareler aldım
Sundum önüne yaradanın ve bekledim cevabını, hep cevapsız kaldı çağrım ,
Bağırdım!!


RAKS! edemedim
Yine yenildim
AK! -simi göremedim
Kör oldum
HAK! -sızım
Vuramadım şakağına
BAK! -sın
Kör gözlerime

Ağlamakla başlar herşey, bağlamakla gelir gerisi
Taze derisi, anlayan sesi oluverir
Tek kötekle tımar edilir insan oğlu, yazık, bir kazık
Pasapottur diğerlerinen temsilen eğerlerini
Kİn tutar, ekin batar, Güneş satar tüm değerlerini
Üç kuruşa; kalleş doğanlar, kalleş ölür!
Bölünür ülkeye arzuların, sömrülür doğaların
Gelicek üstüne, ATA'ndan gayri üstüne,
İşlediğin(?) nota; Rehperler Derneği!
Rehperler bileği kelepçe
Kaçakçılar tazminatla anayasa Musakka oluverdi
Yurtta soylu kalıverdi, Dünya'da barış olsun
Yarışıyorsun kime karşı? Yaşı Altmış...
Posası çıkmış sadakat misin devlet köpeği, el emeği,
bilgisayar göbeği
İlgisizi durduğun sandalyeyi boşalt!
Ya da çaresiz gördüğün şu milleti yaşat, yaşat, yaşat, yaşat,
Yaşat!

Düşük yapmış umutlarımın, buruk sancısıyla,
Doruk noktasında gezinen acılarımı kim paylaşır?
Küt etmekle kaynaşır ve saydamlaşır
Dinlettiğinde herşey bariz, herşey açık
İçinde bir kaçık varsa kürtajla aldır
Çünkü...
Montajla düzelmeyecek tek şey HAYATTIR!
Sana KIYAKTIR!
Dinliyorsa altında bir bit kolonisi vardır
İnanama yalanla yatan, dolanla kalkar da
Dar gözlük takar, sözlükten bakar da
Bulamaz huzurun anlamını,
Randımanını alamamış günah motorları
Durun, üretimi durdurun...
Sorun; tüketmemiş olmamız.
Kabus kaldı sabrımız ve hatalıydı tavrımız
Tok olsa da karnımız, yetinmeyi bilmeyiz
Dip NOt! Anlatılan İNSAN. "Respect!" 

13 Ekim 2008 Pazartesi

Savaşa Hiç Gerek YOK



--SAVAŞA HİÇ GEREK YOK--
hayattayken çocuklar 
konuşmak gerek çocuklar 
savaş ne demek,hiç durur mu başlarsa 

kim kazanacak bu hırstan 
kim ağlayacak sonunda 
zamanın ruhu terkediver dünyayı 

kimlerdensin,onlardan mı? 
petrolden mi,hayattan mı? 
kimlerdensin,onlardan mı? 
yok,savaşa hiç gerek yok 

yok faydası yok durmanın 
büyük zorbamız durmalı 
durana kadar gerçeği haykırmalı 

paraya,güce,savaşmaya,ölüme 
doymuyor,durmuyorlar
önce gerçekler solar,sonra masum hayatlar 

kimlerdensin,onlardan mı? 
petrolden mi,hayattan mı? 
kimlerdensin,onlardan mı? 
yok,savaşa hiç gerek yok

12 Ekim 2008 Pazar

Zorunluluk Ağı

Siyahlı adam gülümsedi."Artık doğruyu söyleyelim mi?Sen de,ben de?Yalan söylemekten vazgeçelim mi?Ayak oyunlarını bırakalım mı?"
"Ayak oyunlarımı?"
Ama siyahlı adam bu söze aldırmayarak,"Aramızda sadece doğruyu söyleyelimmi?"diye ısrar etti."İki erkek olarak.Dost değiliz tabi.Ama birbirine eşit iki düşman gibi?İşte sana ender yapılacak bir teklif Roland.Sadece düşmanlar gerçeği söylerler.Arkadaşlar ve sevgililer zorunluluk ağına düştükleri için sonsuza kadar yalan söylerler.Çok sıkıcı bir iş!..."

Beni Bırakma


Belki güneş bi gün ikimiz için doğar
Belki korkuları hayallerimiz boğar
O masal günü gelinceye kadar
Susuyorum , susuyorum
Susadıkça yüzün düşer aklıma
Korkar oldum düşlemekten
Adını anarım çoğalır sesim
Konuşmaktan düşünmekten özlemekten
Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la
Korkularda benim umutlarda
Beni bırakma
Kimse kimsenin herşeyi olamaz-mış
Di’li geçmişten tek yaramsın sen
Sensiz kimsemiyim kimsesizmiyim hiç bilmem,
Bilmek istemem hatta düşünmem
Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la
Korkularda benim umutlarda
Beni bırakma...

11 Ekim 2008 Cumartesi

Tehlikeli Aklın İtirafları


Sürmenaj hayat...
Kim demiş ki cesetler yalnızdır diye
Beni benden başka kim öldürebilmiş ki...
Sahte tarih notları, ölü kesikleri, siyah hücreler...
Toprağın altında şimdi bir tarih yatıyor
Bir toprak kabul ediyor sorgusuz...
Toprağın altında şimdi bir aşk yatıyor
Kemirilmiş, ısırılmış, saprofit sevgililerle yatıyor...
Yerüstünde yalnızdı oysa yeraltında mutlu
Ölülerden de yalnız olabilir ancak yaşıyorken insan...
Korkuyorum toprak da kusacak insanları birgün...
Adım başı kırılmış bilekler operası...
Tek tanrılı kalplerimiz hep darbe yapıyor çok tanrılı beyinlerimize...
Kayıtsız şartsız iktidarda sahte yüzlerimiz

7 Ekim 2008 Salı

Zeka

Küçük Temel'le arkadaşları "Kim daha zeki?"diye tartışıyorlarmış.Dursun "Ben çok zekiyimdir,3 aylıkken yürümeye başlamışım!"demiş.Temel hemen atılmış:"Sen habuna zeka mı deyisun?Haçan ben 3 yaşına kadar kendimi kucakta taşıtmişum!"

Endülüs'te bir kitabe yazısı

İspanya'da Endülüs döneminde yapılan Gırnata Üniversitesi'nin kapısındaki kitabe hayli dikkat çekicidir.Kitabede Ziya Paşa'nın Endülüs tarihi adlı kitabından alıntı vardır.Dünya 4 temel üzerinde yükselir: 1-Faziletli kişilerin ilimi, 2-Büyüklerin adaleti, 3-Salihlerin duası 4-Yiğitlerin cesareti. 

Mucizeler

Elimizden gelenin en iyisini yaptığımızda,hayatın karşımıza ne gibi mucizeler çıkaracağını asla bilemeyiz.

Helen Keller

İyilik...

Karşılığını veremeyecek birine iyilik yapmadıkça mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsınız.

Wooden

6 Ekim 2008 Pazartesi

Çırağa Bak!!!!

Bakırcı ustası yanına bir çırak almış.Akşama kadar çalışmışlar.Usta ertesi sabah bakmışki,çırak yok.Öğleye kadar beklemiş,"Acaba bir şey mi geldi başına?"diye meraklanmış."Varayım evine,bakayım niye gelmedi?" demiş.Çocuğun evine gidip kapıyı çalmış.Üst katın penceresi açılmış,çocuğun annesi görünmüş.Usta "Oğlun bu gün gelmedi,merak ettim,hasta mı yoksa?" demiş."Bir şey yok!" demiş kadın,"Artık gelmeyecek,işi öğrendi,kendi dükkanını açacak." "Öğrendi ya! Alıyorsun bakır parçasını,döve döve şekil veriyorsun;çok kolay!" "Vay kerata!" demiş usta, "Baksana kendi öğrenmekle kalmamış; anasına bile öğretmiş!"

Muhteşem Sözler

Arkadaş! Seni Sevgilinden hangi şey alıkoyarsa,doğrusunu istermisin?Sevdiğin o şey olur.

Sadi

Nezaket:)

Oto galeri sahibi düşünceli düşünceli başını sallayıp karısına yakındı:"Anlayamadım yahu! 3 ay önce yeni evli çifte otomobil satmıştım.Aradan bunca zaman geçti,metalik göndermediler daha.Acaba başlarına birşey mi geldi?Çok da dürüst sevimli insanlardı."Bunun üzerine mektup yazıp durumu hatırlatmaya karar verdiler.Ve 3 gün sonra şu cevabı aldılar:"Sayın bayım! Evliliğimizin ilk gününde oturup alacaklarımızı 3 gruba ayırdık: 1) En münasip zamanda alacakları ödenecek olanlar. 2) Er geç alacakları ödenecek olanlar. 3) Alacakları hiçbir zaman ödenmeyecek olanlar.Gösterdiğiniz olağanüstü nezaket karşısında sizi 3.gruptan 2.grup alacaklılar sınıfına geçirdiğimizi bildirir,saygılarımızı sunarız."

28 Eylül 2008 Pazar

Zaman

Silahşör,sigarasının dumanlarını ağzından ve burnundan çıkararak,başını eğdi ve Jack e baktı."Dünyada kendimiz için ne büyük daireler çiziyoruz" dedi kendi kendine.

"Dönüyoruz, tekrar başladığımız yere dönüyoruz:Yeniden başlamak, ezelden beri günışığının lanetidir."
"Yeniden şafak sökünceye dek ne kadar zaman geçmesi gerekiyor?"

24 Eylül 2008 Çarşamba

Silahşör


Güneş göğün tepesine tırmandı.Ama sanki orada çöldekinden daha az kaldı.Sonra ufka doğru inerek,iki yolcunun gölgelerinin yeniden belirlemelerine izin verdi.Gitgide yükselen topraklardan kat kat çıkmış kayalar yere gömülmüş koltuklara benziyordu.
Otlar kuruyup sararmıştı.Sonunda iki yolcunun önünde derin,bacaya benzer bir uçurum belirdi.Yanından dolaşarak yamaca çıkmak için dik bir kayaya tırmanmak zorunda kaldılar.Bu çok eski granitin üzerinde basamaklara benzeyen çatlaklar oluşmuştu.Hem genç adamın,hemde çocuğun sezdikleri gibi dağa tırmanmaları çok kolay oldu.Sonra tepedeki yüz yirmi santim genişliğindeki uçurumun kenarında durdular.
Geriye,çöle doğru inen yamaca baktılar.Çöl yüksek toprakların etrafını sarı,dev bir pençe gibi sarıyordu.Daha gerilerdeyse göz kamaştıran bembeyaz bir deniz gibi ışıldıyordu.Sıcak havanın oluşturduğu dalgaların arasında gözden kayboluyordu çöl.Silahşör hafif bir hayretle gerçeği kavradı.Bu çöl az kalsın onu öldürüyordu.Oysa şimdi durdukları bu serin yerden çöl dev gibi olmakla birlikte hiç de tehlikeli gözükmüyordu...